Mutlu Son

Bizimkisi uzun, bol maceralı ve acı tatlı bir hikaye. Hayatta bazı tesadüfler şanstır. Benim sevgili Engin Hoca ile tanışmam da hayatımdaki önemli şanslardan biridir. Kendisi ile yedi sekiz yıl önce yumurtalık kistimin sebep olduğu ağrılar yüzünden tanışmıştık. Çok şiddetli ağrılar ile gittiğim özel bir hastane beni derhal ameliyata almak istemişti. Ama ben ameliyattan korktuğum için kendi doktorum ile görüşmeden söz konusu ameliyatı olmayacağımı bildirerek hastaneden çıkmıştım. Ertesi gün bir aile dostumuz beni kendisi ile tanıştırdığında Engin Hoca bizi şimdilerde çok iyi bildiğim o güven veren tecrübeli ve insancıl yaklaşımı ile karşılamıştı.

Bana rahatsızlığım ile ilgili detaylı açıklamalar yapmış, sorunun ilaç ile de giderilebileceğini anlatmıştı. Ayrıca yaşım çok genç olduğu için söz konusu ameliyatı olmam durumunda ilerde gebe kalmakta sorun yaşayabileceğimi belirtmişti. Sonuçta ben Engin Hoca nın sözünü dinleyerek verdiği ilaçları kullanmış, ameliyatı olmamıştım ve gerçekten ağrılarım hissedilir ölçüde hafiflemişti. Bu olaydan beş altı yıl sonra rutin bir kontrolde Engin Hoca yumartalık rezervim ve yumurtalarımın kalitesi ile ilgili bazı endişeleri olduğunu belirtmiş, bir takım testler istemişti. İstediği testleri yaptırdığımızda Engin Hoca´nın bir kez daha haklı olduğu anlaşılmış ve çocuk istiyorsak acele etmemiz gerektiği ortaya çıkmıştı. Engin Hoca bize altı aylık bir sure vermişti. Her işte bir hayır vardır diyerek denemelere başlamış ancak ne yazık ki sonuç alamamıştık. Böylece Engin Hoca´nın kapısını bir kez daha çaldık ve kendisi bize tüp bebek yöntemini anlattı. İşlemlere ne zaman nasıl başlayacağımızı sorduğumuzda hocanın verdiği cevap belki de bu zorlu süreci en iyi özetleyen cümledir: ” Bu iş sonsuz sabır ve çelik gibi sinir gerektirir” demişti Engin Hoca ve aradan gecen bu kadar zaman sonra ne kadar haklı olduğunu ancak anlayabiliyorum. Tüp bebek denemelerine başlamıştık. İğneler, kontroller, yumurta toplama ve nihayet transfer derken ikinci denememizde hamile kalmıştım. Ancak ilk değer oldukça düşük çıkmıştı. On ikinci haftadaki kontrolde (ki doğum günüme denk gelmişti) Engin Hoca bebeği pek iyi görmediği halde bizi üzmemek ve kotu bir doğum günü süprizi yapmamak için bir sonraki kontrolü beklemişti. Sonraki kontrolde ise bizi hiç panikletmeden durumu açıklamıştı.

Bebeğin durumunun ilerleyen zamanda göstereceği gelişime bağlı olduğunu belirtmişti ve bizi konusunda uzman başka bir hekime yönlendirmişti. Moralimiz bozulmuştu ama umudumuzu kaybetmemeye çalışıyorduk. Hocanın yönlendirdiği uzman ile yaptığımız iki görüşmemizde de durum hiç parlak değildi ve amniyosentez olumlu çıktığı halde muayene bulguları yüzünden umudumuz gittikçe azalıyordu. Derken yirminci haftaya ulaşmıştık ancak Engin Hoca da yönlendirdiği diğer hekim de bebeğin doğması durumunda zihinsel ve fiziksel özürlü olacağı, doğum sırasında anneye zarar verebileceği ve doğum sonrasında çok uzun yaşamayacağı konusunda hem fikirdiler. Bebeğin tahliye edilmesi konuşulmaktaydı. Kelimenin tam anlamı ile yıkılmıştık. Her anne adayı gibi ben de tabii ki bu felaketin benim başıma geldiğine inanmak istemiyor, durumu kabullenemiyor ve bebeğimden vazgeçemiyordum. Son çare olarak Çapa Tıp Fakültesinde bu tip konular hakkında uzman hekimlerden oluşan kurulun karşısına çıkmış umutla birinin” Bebeğin tahliye edilmesine gerek yok, tedavi edilebilir” demesini bekliyorduk. Engin Hoca´nın yanılmış olmasını daha önce hiçbir şeyi istemediğim kadar çok istiyordum. Ama ne yazık ki yine yanılmamıştı ve kuruldan da aynı karar çıkmıştı; bebeğin tahliye edilmesi gerekiyordu. Ne kadar hasta olursa olsun o benim minik bebeğimdi ve kucağıma almamış olsam bile atan kalbini bile isteye benim vereceğim karar ile durdurmak zorunda olduğum için nefes alamıyordum. Karar verilmişti, mecburduk ve tahliye işlemi için hastaneye yatmıştım. Bu işlem her kadında farklı sürelerde tamamlanıyordu ve benim bebeğim aynı gece sabaha karşı cennete gitmişti. İçimi doldurulamaz bir boşluk kaplamış ve kendimi ruhumu kaybetmiş gibi hissediyordum. Bebeğe otopsi yapılmış konulan teşhisin doğru olduğu ispatlanmıştı ama bu bile verdiğim kararın vicdan azabını hafifletmiyordu. Bu arada iyice hayattan soğumuş, her şeyden ve herkesten en çok da kendiliğinden hamile kalabilen insanlardan nefret etmeye başlamıştım. Etrafımda doğum yapanları görmeye dayanamıyor bebek ziyaretlerine gidemiyordum. Çünkü bunlar bana hep kendimi eksik ve yetersiz hissettiriyor verdiğim kararın pişmanlığı beni daha da eziyordu.

Bu acı olay sonrası Engin Hoca ile görüşmemizde beni duvarlardaki hastalarına ait anne bebek resimlerine hüzünle bakarken yakalamış ve bana “Yılmak yok yola devam. Gördüğüm bunca hasta içinde hamile kalmasını en çok istediğim kişilerden biri de sensin. Ama yanlış anlama zor olduğu için değil seni sevdiğim için, çünkü çok daha imkansız hikayeler var” demişti ve ben çocuk gibi mutlu olmuştum. Üstüne bir de başka hastasına ait bir hikaye anlatmıştı ve herkesin kendi acısını en büyük acı sanmasının doğal olduğunu ama hayatta hiç tanımadığımız insanların başına çok daha acı olaylar geldiğini anlatmış bana moral vermişti. Kendimi biraz toparladıktan sonra kısa zaman içinde iki deneme daha yapmış ama ne yazık ki olumlu bir sonuç alamamıştık. Sonunda Engin Hoca bizi çok şaşırtmış ve istersek şansımızı bir kere de başka bir hekim ile denememizi önermişti. Ben bunu şiddetle reddetmiştim çünkü Engin Hoca ile kendimi güvende hissettiğim kadar başka hiç bir hekim ile hissetmeyeceğimi biliyordum ve bunu kendisine de söylemiştim. Hoca da bu güven için teşekkür etmiş ama bir el değişikliğinde fayda olabileceğini hem ailemiz eş dostumuzunda kafalarında kendisi ile ilgili şüpheler varsa böylece giderileceğini anlatmıştı. Ama tabii ki mutsuz olacağım bir adım atmamı istemediğini gittiğim yerde huzurlu olmazsam her zaman geri dönebileceğimi söylemişti. Her zaman olduğu gibi Engin Hoca nın sözünü dinlemiş ve tüp bebek konusunda çok ünlü olan bir kliniğe gitmiştik ama tabii ki Engin Hoca da bulduğum huzur ve güveni orda bulamamış yaptığımız denemede de başarılı olamamıştık. Artık beş deneme olmuş, üst üste alınan olumsuz sonuçlar ve yaşanan acı olayın etkisiyle iyice umutsuzluğa kapılmıştım. Tüp bebek denemelerini tamamen rafa kaldırmıştım. Keyfim yerindeydi çünkü kafamı meşgul eden iğneler,testler umutsuz bekleyişler yoktu. Aylar sonra yeniden tekrar tüp bebek denemesi yapmaya karar verip Engin Hoca´yı ziyaret ettik ve işlemlere baştan başladık. Aradan geçen zaman iyi gelmiş olacak ki değerler ve gidişat her zamankinden iyi çıkıyor umut veriyordu. Süreç benim için artık o kadar sıradandı ki hiç heyecanlanmıyordum. Transfer sonrası Engin Hoca “Ben bu sefer umutluyum ama tabii sonuç önemli, dur bakalım.” demişti. On iki gün göz açıp kapayana kadar geçmişti. Bu arada her işlem sonrası zarar veririm endişesi ile yerinden kıpırdamaya korkan ben bu sefer kar fırtınasında metrelerce yol yürümüş, merdivenleri tırmanmıştım. Akşam gelen test sonucu nihayet pozitifti. Eşimle mutluluktan nutkumuz tutulmuş geçen sefer başımıza gelenlerin endişesi ile sevinmeye umutlanmaya korkmuştuk.

Nitekim iki gün sonra yapılan test sonucu olması gerekenden düşük çıkmış hevesimiz kursağımızda kalmıştı. Aynı test ikişer gün ara ile toplam dört kez yapılmış ama ilk sefer hariç sonuçlar hep olması gerekenden düşük çıkmıştı. Engin Hoca ilk muayenede dış gebelik olmasından korktuğunu, öyle bir görüntü olmadığını ancak bebeğin durumunun ilerleyen zamanda göstereceği gelişime bağlı olduğunu belirtmişti. Böylece başladığımız yere dönmüştük ve korku dolu bir bekleyiş başlamıştı. Haftalar geçmiş Engin Hoca bizi geçen sefer göndediği uzmana göndermişti. Oraya gittiğimizde acı hatıralar peşimizi bırakmamış ve stres içinde sıramızı beklemiştik. Muayene sonrası bebeğin ense kalınlığı biraz fazla çıkmış stresimiz iyice artmıştı. Amniyosentez bir kez daha önerilmişti ama Engin Hoca diğer tüm bulgular normal değerler içinde olduğu için ense kalınlığının çok önemli olmadığını söylemiş amniyosentez yaptırmasak da sorun olmayacağını anlatmıştı. Birkaç hafta sonra diğer uzman ile tekrar görüşmüştük ve bu sefer ense kalınlığının normale döndüğü anlaşılmıştı. Biraz olsun rahatlamıştık ancak macera bitmemişti. Engin Hoca bir sonraki kontrolde amniyosentez yerine yeni uygulanmaya başlanan kan testinden söz etmişti ama eşimle uzun değerlendirmeler sonrasında testi yaptırmamaya karar vermiştik. Alacağımız kötü bir habere daha tahammülümüz kalmamıştı. Bu sefer sonuç ne olursa olsun o bizim bebeğimizdi. Hiçbir şekil ve şartta ondan vazgeçmeyecektik. Önümüzde daha haftalar vardı ve geçmiş acıların korkusu peşimi bir türlü bırakmıyordu. Kalan herbir kontrolde yüreğim kötü birşey duyma kaygısı ile ağzıma geliyor muayene sonrası rahatlıyordum.

Evde, işte, uyurken sürekli tetikteydim. Durmadan kendimi ve bebeğin hareketlerini kontrol ediyordum. Son haftalar gelmiş çatmış, bu sefer doğumda olabilecek aksilikler kafamı kurcalıyordu. Amniyosentez yerine geçen kan testini yaptırmadığımız için bebeğin sağlığından yüzde yüz emin olamıyordum. Sonunda doğum yapacağım gün gelmişti. İçimde korkular, acı tatlı hatıralar ve umutla ameliyathaneye girdim. Kendime geldiğimde eşim gözleri parlayarak sevinç içinde oğlumuzun resmini gösteriyordu. Ben hala sevinememiş sadece sağlıklımı diye sorabilmiştim. Eşim çok sağlıklı dedikten sonra yıllardır biriktirdiğim tüm göz yaşı bir anda akmış kendimi tekrar bırakmıştım. Tüm bu olan bitenlerden sonra oğlumu kucağıma aldığımda yaşananların hepsi silindi geriye sadece bebeğimin gülen yüzü kaldı. Herşeyin ardından yazabileceğim en önemli şey Engin Hoca ile yollarınız kesişti ise kesinlikle doğru adreste ve en emin ellerden birinde olduğunuzdur. Kendisine sonsuz güveniyorum ve asla yeterli olmayacağını bilerek binlerce kere teşekkür ediyorum.

Instagram